Şimdiye kadar Doğan Cüceloğlu’nun Korku Kültürü kitabından kalıplayan ve geliştiren kültürleri inceledik. Şimdi de kitabın değişik sayfalarından topladığım notlarla karşılaştırmalı olarak bu iki kültür nasıl değişiyor, bakalım.
Kalıplayan Korku Kültürü | Geliştiren Saygı Kültürü |
Çocuğun not başarısı, meslek başarısı, çok para kazanması önemlidir. * İnsanlar güçsüz duruma düşmemek için para, mal, mülk peşine düşerler. S.323 | Önemli olan çocuğun yaşam başarısıdır.* |
Değerlerin hepsi, kaynağı otoriteye bağlı yüz değerleridir. Değerlere verilen anlam ve bunların uygulanması otoritenin yorumuna ve keyfine bağlıdır. Aile üyeleri, yaptıklarını otoriteden korktukları için yaparlar. ** | Kendi ailelerine yön veren temel değerleri hem yaşar, hem de çocuğun yaşanan bu değerlerin bir parçası olmasına özen gösterir. |
Yemek yerken çocuk bir köşede oynayabilir, zorla sofraya oturtulabilir, veya otorite uygun görüyorsa daha önce ya da sonra çocuğa tek başına yemek yedirilebilir. | Yemeği birlikte yemek çok önemlidir. ‘Biz bilinci’ bir değerdir ve yemeğe, aile tamamlandıktan sonra başlanır. |
Yemeğe sadece ailenin korkulan ‘büyüğü’ beklenir. | Yemeğe küçük çocuk da dahil herkes beklenir. Ailenin vazgeçilmez değerli bir parçası olduğunu çocuk bu şekilde sofrada yaşayarak öğrenir. |
Çocuk yemek yerken doyduğunu söylese de zorlanarak otoritenin istediği kadar yemesi sağlanır. Böylece iradesi yok sayılarak zamanla kendinden uzaklaşıp, itaat etmeyi öğrenen biri olur. | Çocuk doyduğunu söylediğinde, kendi gerçekliğini ifade ettiği kabul edilir, söylediği dikkate alınır, böylece ona değer verildiğini anlar. |
Güçlü (otorite) olan keyfi davranır. Herkesin uyması gereken kurala o uymayabilir. | Güçlü de diğerleri gibi kurallara uymaktan sorumludur. |
Temizlik bir değer olarak değil, uyulacak bir kural, diğerlerine gösteriş için kullanılan bir kalıp olarak öğretilir. | Temizlik bir değerdir, ve bu ortamda yetişen çocuk kendiliğinden, ileride içinde yaşayacağı kentin, sokağın, parkın ve evin bakımı ve kalitesiyle ilgilenir. |
Sorumluluk duygusu gelişmemiştir. Çünkü kararlar, yapılanlar otoritenin, güçlünün istedikleridir. Kendi iradesiyle yapılmaz. | Neyi ve ne kadar yediği, yaptığı ve yapmadığı davranışlardan sorumludur ve her davranışıyla ilgili anlamlı bir açıklama yapmaya hazırdır. |
İç sorumluluk, birey önemsenmez ve tamamıyla dış denetimle, korkuyla işler yürütülmeye çalışılır. Sadece dış sorumluluk önemsenir. S.245, 251 | Bireye ve onun seçimlerine saygı duyulur ve sorumluluk alması önemsenir. Hem iç sorumluluk, hem de dış sorumluluk almak çok önemlidir. S.245, 251 |
Kişi kendi niyetinin sahibi değildir, buna izin verilmez. Dışarıdan verilmiş bir niyetle yaşaması öğretilir. S.246 | Kişi kendi hayatının, niyetinin farkında ve sahibidir. |
Dışarıdan verilmiş niyetle yaşamaya çalışsa da kişinin içi ona mesaj vermeye devam eder, böylece iç dünyası ile dış dünyası arasındaki fark artar ve kişi kendi olmaktan, düşüncelerini, hissettiklerini söylemekten utanır hale gelir. S.247 | Kişi olduğu gibi kabul edildiği için iç dünyası ile dış dünyası arasında bir çelişki yaşamaz, iç dünyasından kopmaz, kendinden utanç duymaz. |
Kişi kendisinin olmayan, dışarıdan dayatılmış, toplumca ‘münasip’ görülen bir ‘niyet’le yaşamına devam eder. S.248 | Kişinin yaşamdaki ‘niyet’i onun gönlünün dileğini yansıtır. S.248 |
Kişinin, kendisinin olmayan bir niyetten elde ettiği sonuç kendisi için, içinde olduğu temel duygular açısından da bir anlam ifade etmez. S.253 | Kişinin elde ettiği sonuç gönlünün istediğini temsil eder, onu duygulandırır ve anlamlı olur. S.253 |
Bilgi otoritece uygun görülen, anlayıp anlamaması önemsiz olarak ezberlenecek, aktarılmış malumattır. S.248 | Bilgi çocuğun merak temeli üstünden inşa edilir. Soru, yanıt, gözlem, uygulama, sohbet içinde verilir. Çocuk soru sorduğunda yargılanmaz, ilgiyle dinlenir. S.249 |
Kişi kendinin değil, otoritenin istediğini gerçekleştirdiği için işinin en iyisini yapmak, becerisini geliştirmek, mükemmelleştirmek gibi istekleri yoktur. İşini baştan savma ya da yetecek kadar yapar. S.250 | Kişi, emek vererek, geliştirerek kazandığı becerisini sürekli geliştirmek ister, birinin denetimine ihtiyaç duymadan, kendiyle yarışarak, her gün daha iyisini yapmaya çalışır. S.251 |
Temel yaptırıcı, güdüleyici, cezalandırılma korkusudur. Örneğin ders çalış diye zorlandığı için ders çalışır çocuk. Bu yüzden kişi, ceza alacağı ortamda yapması gerekeni yapar, yoksa yapmaz. S.251 | Güdüleyici kişinin kendisidir. Temel yaptırıcı, güdüleyici, kişinin içinden gelen istek, merak ve başarma duygusudur. Ona ders çalış demeye gerek yoktur. Gerekeni kendisi istekle, şevkle yapar. S.252 |
Kişiden istenen başarı onun özüyle aynı tutulup koşullu sevgi sunulur. Kişi mesleğinde başarılı ama hayatı boş ve şevksiz hale gelir. Kendine yapılan tahribatı ancak otuz yaşından sonra anlayabilir ve artık tamir etmek çok zor olur. S.252 | Kişi her durumda kabul edilir. Başarı, vs. gibi beklentilerden bağımsız, koşulsuz sevgi sunulur. |
İstek, yani motivasyon dış kaynaklıdır. S.252 | İstek, yani motivasyon kişinin içinden gelir. S.252 |
Ancak korktuğu, güçlü gördüğü insandan gücü kadar korkar, buna bağlı bir saygı gösterir. S.267 | Konumundan bağımsız olarak herkese “insan” olduğu için saygı duyar. S.267 |
İnsanlara güçlü güçsüz değişkeni boyutunda değer biçilir. S.274 | İnsana insan boyutunda değer biçilir. S.274 |
Kişiyi olduğu gibi kabul etmeme, olumsuz yargılama, değiştirme isteği, zorlama, denetleme ve baskı vardır. S.282 | Kişinin gerçekliği kabul edilir, ona saygı duyulur, yargılanmaz, değiştirilmek istenmez, zorlama, denetleme ve baskı yoktur, teşvik vardır. S.282 |
Eğitim, öğrenci anlasa da anlamasa da ezberlemesi ve yapması gereken kalıplardır. S. 282 | Eğitim, kişinin var olan gerçeğini kabul ederek geliştirmek, olabileceğinin en iyisi olmasına olanak yaratmak, kişinin kendi seçimlerini yapması ve bunlardan sorumluluk almasıdır. S.282 |
Çocuğun kendini önemsemeden, sadece dışındaki otoriteye hesap vermesi önemsenir ve bu öğretilir. İtaat etmek, söyleneni sorgulamadan yapmak çok olumlu değerlendirilir. S.319 | Çocuğun önce kendine hesap vermesi, sonra dışarıya hesap vermesi öğretilir. Empati, hakkaniyet, işbirliği ve biz bilinci olumlu değerlendirilir. S.319 |
Çocuk, varoluşun altı boyutundan; ait olma-birey olma dengesi, önemsenme, umursanma, olduğu gibi kabul edilme, yargılanmama, değer verilme, biricikliği, yeri doldurulamaz olduğu kabul edilme, yapabilir olma, geliştirilmeye, zaman ve emek verilmeye, sevilmeye değer görülme boyutlarından ruhu beslenememiştir. S.321 | Çocuk, varoluşun altı boyutundan; ait olma-birey olma dengesi, önemsenme, umursanma, olduğu gibi kabul edilme, yargılanmama, değer verilme, biricikliği, yeri doldurulamaz olduğu kabul edilme, yapabilir olma, geliştirilmeye, zaman ve emek verilmeye, sevilmeye değer görülme boyutlarından ruhunu besleyebilmiştir. S.321 |
Ruhunu besleyemeyen çocuk ya hüzünlü, karamsar, bedbahttır; ya içine kapanan, yaşama küsmüş, ezik biri olur; ya da herkesi rahatsız eden arsız, söz dinlemez biri haline gelir. S.321 | Ruhunu besleyebilen çocuk cıvıl cıvıl, enerji doludur. Yaşamı keşfetmek, kendini ve evreni anlamak ve gelişmek ister. S.321 |
Çocuk azarlanarak, dövülerek, korkutularak büyütülür. S.323 | Çocuk, onun anlayabileceği bir dille konuşularak, anlatılarak, örnek olunarak büyütülür. S.323 |
Yaşam bir araçtır. Yaşamın kendisi anlamlı değildir; esas önemli olan elde edilmek istenen sonuçtur. Meslek, kazanç gibi sonuçlar önemlidir. S.322 | Yaşamın kendisi anlamlıdır. Kişinin mesleği, kazancı gibi niteliklerin yanında, mutluluğu ve kendine saygısı da önemlidir. S.323 |
“Anlamlı yaşam”, korkulacak kişiyi, otoriteyi memnun etmek üzerine kurgulanmıştır. S.324 | “Anlamlı yaşam”, kişinin kendi özünü mutlu etmek üzerine kurgulanmıştır. S.324 |
*Yaşamın muhasebesini yapınca, “Bu yaşamda ben ne kadar vardım? Bu benim yaşamım mıydı?” diye sorunca, kabaca iki ihtimal olur:
1) Hayır, bu benim yaşamım değildi. Benden beklendiği gibi yaşadım. Çocukken doya doya oynayamadım, haydi dersini yap, ödevini yap dediler; doyduğum halde zorla yemek yedirdiler; doya doya koşamadım, koşma düşersin dediler; mesleğimi, evleneceğim kişiyi, evlendikten sonra nerede oturacağımı, çocuğumun ismini kendim seçemedim. Ben benden beklenenleri yaptım.
2) Evet, bu benim yaşamımdı. Onu tribünlerden seyretmedim, sahadaydım. Karlı, yağmurlu çamurlu günlerde, sıcakta, toz toprakta sahadaydım. Hata yaptım, öğrendim. Sevdim, sevildim, mutlu oldum; acı çektim. Yenildim, zayıf yönlerimi görmek zor geldi, mücadele ederek başarı kazanmak coşku verdi. Kendi ayaklarımın üstünde yürüdüm ve bu yolculuk gerçekti, benim yolculuğumdu. Bu yolculukta ben vardım.
Yaşam başarısı, “Be benim yaşamım” diyebilmektir ve okul, evlilik, meslek,… başarılarını içinde barındırır.
** İnsanın toplumsal yönüne “yüz”, bireysel yönenüne “can” ifadeleri kullanılıyor. “Yüz değerleri”, insanların nasıl göründüğüne, aralarındaki ilişkide kimin güçlü, kimin güçsüz olduğuna ilişkindir.
Kaynak: Doğan Cüceloğlu, Korku Kültürü Remzi Kitabevi Mart, 2008