
Doğan Cüceloğlu’na ve ekibine bu güzel kitapla ilgili derlemelerimi paylaşmama izin verdikleri için çok teşekkür ederim.
Ben bu güzel kitabın bir önceki yeşil kapaklı halini okumuştum. Ne mutlu ki güncellenmiş yeni baskıları yapılmış.
Bu yazıda, yemek yeme konusunun psikolojik boyutuna göz atacağız. Bizdeki gibi korku kültürünün hakim olduğu bir ortamda çocuğumuzu yemek yeme üzerinden nasıl etkilediğimize…
Doğan Cüceloğlu, iletişim ortamında toplumsal ve bireysel psikolojik olmak üzere iki grup gereksinme olduğunu anlatıyor. Korku kültürünün iletişim ortamında, toplumsal gereksinmeler çok yoğun ve anababa çocuklarına bu beklentileri yoğun olarak hissettiriyor. Nedir bu beklentiler: söz dinleyen, yüz kızartacak bir şey yapmayan, okulunda, mesleğinde başarılı, insanların takdir edeceği bir evlat,… Fakat kilit nokta bireysel psikolojik gereksinmeler, bunların karşılanmasına bağlı olarak çocuk sağlıklı olarak gelişecek, ya da sağlıksız olarak kalıplanacaktır. s.198-199
Zorla yemek yedirme örneği üzerinden bu bireysel psikolojik gereksinmeler, Doğan Bey’in deyimiyle “can gereksinmeleri” nden ikisi irdelenmiş kitapta.
Bu can gereksinmelerinden ilki ait olma-birey olma dengesi. Zorla yemek yedirme durumunda ‘ait olma’ durumu baskın; çocuk doyduğunu bildiği halde kendi sesini duyuramıyor. Doyduğunu söyleyen bir çocuğa “Hayır doymadın.” diye baskı yapmak ona şu mesajları veriyor:
1) Sen kendi başına karar veremezsin, için ne derse desin, biz doğrusunu biliriz ve sen bizim dediğimizi yapmak zorundasın! Sen bize aitsin.
2) İçinden gelen mesajlara inanma, onları duymamayı öğren, güçlünün dediğini yap, böyle yaşanır, doğrusu budur.
Böylece çocuğa güçlü bir şekilde aciz olmayı öğretiyoruz. s. 199-200
İkinci gereksinme umursanma, dikkate alınma, önemsenme.
Zorla yemek yedirince, “Tabağındaki yemeği bitireceksin” dediğimizde, bu gereksinmeyle ilgili yine iki mesaj veriyoruz:
1) Senin bedensel sağlığını, seninle olan güçlü-güçsüz ilişkimizi önemsiyoruz.
2) Senin özünü, kendi yaşamınla ilgili karar verme, seçim yapma özgürlüğünü, düşünme ve değerlendirme yetisini, bedeninin sana verdiği ‘doydun’ mesajını anlama ve değerlendirme hakkını önemsemiyoruz.
“Oysa gerçek şu ki, yaşamın anlamı kişinin özünde oluşur. O özü yok sayarsan, aslında o kişiyi yok saymış olursun…. “
“…Çocuğun çevresinde, onun yaşamını etkileyebilecek güçlü yetişkinler, bu küçük insanın özünü yok saya saya, zamanla, ne yazık ki kendisi de, kendi özünü yok saymaya başlar.” s.200-201
Çocuğun “Ben doydum.”, demesini umursamadan, “çocuk bilmez, anababa bilir”, eninde sonunda otoritenin dediği olur diye yaklaşıp zorla o yemeği yedirince, çocuğun iradesinin kırıldığını, onurunun incindiğini, özünün yaralandığını unutmayalım. s.198
Bu tür çocuk yetiştirince, çocuğun kendi sorumluluk duygusu gelişemiyor. O durumda bireyin davranışından sadece ortamın hesap sorma sorumluluğu kalıyor. Bu yüzden etrafımızda rastladığımız neredeyse her ortamda denetleyecek, ceza kesecek birileri olması şartı doğuyor. Bu olmadığı zaman, kişi bireysel sorumluluğunu almadığı için kendi bencil istekleri doğrultusunda sorumsuzca davranabiliyor. s. 201
“Kişi yalnız kendi özüne hesap veriyor, başka kimseyi hesaba katmıyorsa, o zaman ben bilincinde bencil bir insan olarak davranır.
Tersine kendi özünü hiç hesaba katmaz, tamamıyla ihmal eder ve sadece dışındaki güçlere, otoriteye hesap verirse, o zaman sen bilincinde, ezik, kişiliksiz biri olarak davranır.
Sağlıklı olarak gelişmiş olgun kişi, önce kendi vicdanına, içine, özüne hesap verir, ; ama dışındaki insanları, güçleri, içinde bulunduğu ortamı da hesaba katar, bunun için de sorumluluk duyar.” S.319
Kaynak: Doğan Cüceloğlu, Korku Kültürü Remzi Kitabevi Mart, 2008
Yemek yemekle bunun ne ilişkisi var diyor insan değil mi? Ama var, hem de çok önemli ilişkisi var. Biz zorla yemek yedirdiğimizde onun iradesini, kararını yok sayarken, dışarıdan bir denetim olmadığı sürece kendi kendine bir sorumluluk alıp ilerleyemeyecek insanlar yetiştirdiğimizi unutmayalım.
“Ama çok zayıflar, zaten çok az şey yiyorlar”, biliyorum. Doğru adımlarla, onları kabul ederek, seçme şansı sunarak ilerlersek ihtiyaçları kadar yerler, doydukları yerde durabilirler; hem fiziksel, hem de ruhsal açıdan da sağlıklı olabilirler. Elimizde kaşıkla peşlerinde koşmaya başlamadan önce lütfen bir durup düşünelim.
Siz de çocuğunuza olumsuz kısır döngülerden uzak; doyumlu, keyifli bir yaşam sürebilmesi için gelişimini nasıl olumlu destekleyeceğinizi öğrenmek isterseniz buyurun tanışalım.
“Hangisi daha aç, karnı mı ruhu mu?” için 2 yorum