Doğan Cüceloğlu’nun Korku Kültürü adlı kitabındaki toplumumuzla, yaşadıklarımızla, çocuk yetiştirmeyle ilgili etkileyici ve yol gösterici tespitlerini paylaşmak istiyorum. Bu kitap teorik bilgiyi gayet basit bir dille bizim kültürümüzün üstüne giydirmesi açısından çok keyifliydi.
” İnsan nerede oluşturulur?
İçine doğduğu ailede.
Aile nerede oluşturulur?
O toplumun kültürü içinde.” diyor Cüceloğlu.
Bu yüzden aileye, topluma, eğitime çok önem veriyor.
“Sadece kuru bilgiye önem vererek insan yetiştirmeye kalkışınca,
“Bilgi odaklı çocuk yetiştiren toplumlarda çok bilen, ama bildiğini davranışıyla yansıtamayan, bilgisi ve davranışı birbiriyle tutarsız insanlar çoğunlukta olmaya başlar…… Çünkü insan eyleminin kökünde, temelinde, inançlar ve duygular vardır, bilgi değil.” s.66
Çocuklarımızın aldıkları notlara odaklanmaktansa, kazandığı inanç ve duygulara odaklanmak onların başarısı ile ilgili daha doğru bir nokta olacaktır. Kendini doğru tanımlayabilmiş, olumlu duygular geliştirmiş kişi öğrendiği bilgiyi de kendiyle uyum içinde hayata geçirecektir.
Bu noktada “eğitim” kilit nokta. Aileler, öğretmenler olarak nasıl bir eğitim sunduğumuz, bu eğitimin sadece bilgi odaklı mı; yoksa çocuklarımızın duyguları, değerleri de hesaba katılmış, buna önem verilmiş mi? Bu yüzden çocuklarımızı yetiştirirken kuralları önemsediğimiz kadar onların gözlerine bakıp ruhlarına hitap etmeye, duygu paylaşımına da önem vermeliyiz.
“….. İnsanın zihinsel gereksinmesini önemsemeyen, kuru bilgi dışındaki bilgiye, okumaya, gözlemlemeye, düşünerek yeni keşifler yapmaya olanak tanımayan bir sistem, genellikle kültürdeki mevcut gelenek, görenek ve dogmalar içine gömülmüştür. Dolayısıyla hikmetinden sual olunmaz. …. Bu, otoriter tavrın bir yansımasıdır.”
…”hikmetinden sual olunmaz” bir birey, bende olanların hepsi en iyisi, en doğrusu; benim hiç kimseden hiçbir şey öğrenmeme gerek yok, tavrı içinde yaşar. Egosu çok şişkindir. … Böyle bir insan dinlemeye önem vermez; önem verdiği hep konuşmaktır. Herkese akıl vermeye kalkar; hiç kimseden öğreneceği bir şey olduğunu düşünmez. “ s.69-70
Çok kısır bir hayat değil mi? Ne kadar bilgi edinmiş olabiliriz ki? Üstelik her gün değişen bir dünyada ömür boyu kendini hiç güncellemeden sadece benim bildiğim doğru diye diretmek…
Bilgiyi uygulamaya yansıtabiliyorsak farkındalık geliştirmişiz demektir. Ne kadar çok bilgiyi hayata geçirebilirsek, o kadar çok farkındalığımız oluyor. Böylece bilincimiz de farkındalıklarımız arttıkça gelişiyor.
Farkındalık geliştirmemiş sürücüler, öğretmenler, polisler, doktorlar, savcılar, eşler, analar, babalar, yöneticiler, bürokratlar bu ülkede neden çok sorusuna:
“…. İki temel neden vardır:
1. Çocuklarımızı, kendi yaşamının, yaptıklarının sorumluluğunu almasına olanak verecek biçimde, o bilinçte yetiştirmiyoruz. Bu nedenle, öğrendiklerinin sorumluluğunu almıyorlar.
2. Onlara, sorumsuz davranışlarının sonuçları nedeniyle hesap vermek durumunda kalacakları bir ortam da yaratmıyoruz.” diye cevap veriyor Doğan Cüceloğlu. s. 84
Kendi seçiminle istediğini yapmak ve yaptığın davranışın sorumluluğunu almak bir özgürlüktür. Çocuklarımıza özgür alanlar sunamıyoruz öyleyse. Bir de fazlaca korumacı davranıyoruz sanki onları yetiştirirken. “Yavrum koşma düşersin, aman sen dokunma yanarsın, sen yapamazsın çekil,…” daha neler neler. Bir çok davranış hayata geçemeden engelleniyor.
Bu ebeveynler sadece çocuklarının daha güvenli büyümesini istedikleri için böyle davranıyorlar. Çocuklarına karşı aşırı korumacı davranmanın aslında onlar için büyük bir kötülük olduğunu fark etseler eminim hemen vazgeçerler bu tavırlarından. Tam tersine onların denemesine, hata yapmasına olanak sağlayıp, sonrasında da davranışlarının sorumluluğunu alması için destek olurlar.
Korku Kültürü yazı dizisi “Gerçek’i Nasıl Buluruz?” adlı ikinci yazı ile devam ediyor.
Kaynak: Doğan Cüceloğlu, Korku Kültürü Remzi Kitabevi Mart, 2008